OLİVİER Lejeune'nin yazdığı Gencay Gürün'ün Türkçe'ye çevirdiği ve üzerine bir de yönettiği, orijinal ismi “Tout Bascule” olan, ‘Tepetaklak' isimli oyununun galasındaydım. İzleyicilerden biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle, yaş ortalaması çok yüksekti. Genç sayılabilecek izleyici sayısı çok azdı. Bu olumsuzluğu yani, gençlerin, tiyatrodan böylesine uzak olmalarını bilmiyorum sizler nasıl yorumluyorsunuz. Çok değil daha bir kaç hafta öncesinde, gecenin geç vakti Maçka'da bir sinemaya gittiğimde, yaş ortalamasının çok düşük ve sinemanın çok ama çok kalabalık olması dikkatimi çekmişti. Yani, gençler tiyatroya rağbet etmiyorlarsa, bunun bir sebebi olmalı. Aslında sinemada gördüğüm gençler tiyatroda olsalardı, zaten çok komik olurdu. En ‘moda!' giysileri ile gelip, sanıyorum oyuna bu anlamda bir saygı göstermezlerdi. Bunun, yanlış ya da doğru olduğunu bilemiyorum. Ama düşününce, garipsemeden de edemiyorum. 50'li, 60'lı yaşlarında bir çok insan kravatları, ipek eşarpları, en şık pabuçları ile tiyatroya geliyorsa, bu onların tiyatroya veya kültüre ya da sanata verdiği önemi gösterir değil mi? Bir genç olarak hep duyduğum ‘zaman değişti, dejenere gençlik' gibi kinayeli tümceleri hatırladım hayatın aynasını seyrederken o gece. Sanıyorum, biz gençler bazı şeylerin değerini anlamakta biraz genç(!) kalıyoruz.
Hep anlatılan, Beyoğlu'na kravat takılarak, en güzel giysiler giyilerek gidilirmiş, zamanları aklıma geldi, izleyicileri incelerken. Tabi burada istisnaların olduğunu da belirtmeliyim. Az da olsa yaşça genç izleyicilerde vardı salonda. Ne diyordum, Beyoğlu'na çıkmanın, önemli ve titiz bir hazırlıkla gerçekleştirildiği günler... Ben hiç göremedim o günleri. Kibar ve nazik İstanbul Beyefendilerinin yaşadığı dönemleri. Acaba nasıldı? Bu türden tuhaf tuhaf şeyler düşünürken, bir yandan da oyunu izliyordum. Metin Serezli ve Nilgün Belgün'ün muhteşem oynadığı, izleyenleri gülmekten kırıp geçiren sahneleri. Hele Nilgün Belgün'ün ‘Rap' yaptığı bir sahne vardı ki... Mutlaka görülmesi gerek. Volkan Severcan, Şebnem Özinal, Argun Kınal, Levent Ulukut ve Simge Selçuk gibi isimlerin de son derece başarılı oyunları ile birlikte gece göz açıp kapayana kadar sona erdi. Tepetaklak isimli oyunu mutlaka izlemenizi öneririm. Şanslıysanız, bir çok İstanbul Beyefendisi ile beraber de izleyebilirsiniz. Benim gibi. Akbulut ailesine de buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Böyle güzel bir geceye davet ettikleri için.
Ben dememiş miydim..!
Daha bir önceki sayımızda korsan yazılım ile ilgili düşüncelerimi yazmıştım. Daha doğrusu bir teorimi sizlerle paylaşmıştım. Ve bu ay da bir anket tarafıma ulaştı ki... BSA (Business Software Alliance) toplum bilinci açısından bir araştırma yapmış ve ülkemizde korsan yazılım ile çalıntı arasında bir fark olmadığını yüksek eğitimlilerin dahi bilmediği sonucuna varmış. Bu sonuca varmak için özel bir anket yapmaya pek gerek yokmuş gibi geldi ama yine de yapmışlar. Anketin en ilgi çekici yanlarından biri ve benim teorimi bir nebze daha gerçeğe yaklaştıran sonucu ise, ankete katılan öğrencilerin %88'inin korsan yazılım kullandıklarını belirtmesi. Geçen sayı okumadığınızı tahmin ediyorum ve bu yüzden teorimi tekrarlıyorum: Gençler, heves edip bilgisayar sahibi olan yetişkinlere yardımcı oluyor ve bu sebeple yetişkinlerin heves ettiklerini yapabilmeleri için, onların bilgisayarlarına kendi yazılımlarını çoğaltarak yüklüyorlar. Ayrıca gençler, birden fazla yetişkine bu konuda yardım ediyorlar. Her yetişkine ayrı bir orijinal yazılım satın alacak paraları da olmadığına göre, sonuç devamlı artacak lisanssız yazılımlar ya da bir başka deyişle çalıntı, korsan yazılımlar. Ve bu noktada kopya yazılım kullanmanın, satmak kadar büyük bir suç olduğunu söyleyen BSA'ya katılmıyorum. Sadece, bu konuda insanlarımızın daha fazla eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bunun haricinde, tarafıma ulaşan anket ile ilgili iki enteresan sonucu daha sizlere aktarmak istiyorum; aylık geliri 2 milyar Lira ve üstü olan anket katılımcılarının % 33'ü ve lisans üstü eğitim almış olan anket katılımcılarının da %77'si orijinal yazılım kullanmadıklarını belirtmiş. Eh, ne diyelim ki? Önce, eğitimlilerin eğitilmesi gerekiyor demek ki.
Telepati Dergisi / Tel-e-vizyon Köşesi / Kasım 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder