8 Şubat 2007 Perşembe

Ne Nisan idi ama...

NE Nisan’dı ama? Evet geride bıraktığımız, Nisan ayını hatırlayınca, aklımdan geçen cümle tam olarak bu. Kişisel açıdan çok hareketli, kimi zaman üzücü, kimi zaman da sevindirici haberler aldığımız bir ay oldu Nisan. Hepimizin Sakıp Ağası’nı kaybettiği, ve ortak üzüntüyü, düşünceyi paylaştığı bir aydı. Kendisini yakıdan tanıma şansım olmasa da, bir iki kez karşılaşma fırsatım olmuştu. Gerçekten de insana değişik duyguları, sadece bakışlarıyla, gülüşüyle yaşatabilen birisi idi. Buradan rahmetle anıyorum Sakıp Ağa’mızı. Nisan ayı içerisinde ki, en üzücü haberdi hepimiz için. Sakıp Ağa ile ilgili öyküleri, anıları da günlük basından takip ettik. Kendisine olan sevgi ve saygımız, öğrendiğimiz her yeni haberden sonra bir kat daha arttı. Hani hep söylenir ya, “Ölmedi, kalbimizde yaşıyor”. Sakıp Ağamız için de gerçekten aynı cümle geçerli.

3.Caspian Telecoms Fuar ve Konferansı da, yine bu ay içindeki önemli gelişmelerden biriydi. Etkinlik hakkındaki detaylı bilgileri, dergimizde bulacaksınız. Ancak, benim konferansta en çok dikkatimi, Türk Telekom A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Toros’un ülkemizdeki İnternet hızının bu ay sonuna kadar artacağını ve sene sonuna kadar da, artan hızın, iki katına çıkacağını açıklaması ve Afganistan İletişim Bakanı Yardımcısı Mohammad Asem çekti.

Öncelikle İnternet hızımızın artacağına ilişkin haber, gerçekten çok sevindirici. Özellikle böyle bir haberi, Sayın Mehmet Toros’un ağzından duymak takdir edersiniz ki daha da sevindirici ve inandırıcı. Çevirmeli bağlantı ile İnternet’e bağlanmak, İnternet’in tüm iyi yönlerine rağmen, bıktırıcı olabiliyor. Hatta kimi zaman kiralık hatlar bile öylesine yavaş ki. Bunun en kısa zamanda çözülmesi gerekiyor. Bizler de, gelişmiş ülkeler olarak tabir ettiğimiz ülkelerdeki hızlara sahip olabilmeliyiz. Kişisel kullanıcı seviyesinde de, daha hızlı ve daha ucuz İnternet’e sahip olmamız gerek. Buna kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum zaten. Fakat, bir an önce gerçekleşsin istiyorum. Sabırsızlanıyorum. Daha kaliteli hizmeti, çoktan hakettiğimizi düşünüyorum. Ve bunu düşünürken, Sayın Toros’un kongrenin daha ilk günündeki bu konuşması, beni gerçekten çok ümitlendirdi. Bir de ADSL sorununa çözüm getirebilseler…

Afgan İletişim Bakanı Yardımcısı Mohammed Asem ise, söylediklerinden çok, görüntüsü, davranışları ile ilgimi çekti. Kongrenin ilk gününün sonundaki akşam yemeğinde, gelip yanımıza ‘Selamın Aleyküm’ diyerek oturdu. Sayın Asem, gecikmeli bir hava yolculuğu sonucu İstanbul’a yeni gelebilmişti. Elbette ki, ilk günü kaçırmış ve uzun yolculuk sonrasında bitkin düşmüş bir durumdaydı. Salonun en ön bölümündeki VIP masasına bile gidememiş ve en arkadaki bizim masamıza oturuvermişti.Yemeğini yerken bizlerle sohbet etti. Yemeğini bitirince de bizlere tatlı bir gülümsemeyle veda ederek, tek başına geldiği gibi gitti. Bir Bakan yardımcısından daha çok, gayet mütevazı sıradan birisi gibiydi. Tanımasanız kesinlikle kendisinin bir Bakan yardımcısı olduğuna inanamazsınız. Bu çok samimi tavrı kongrenin gerçekleştirildiği otelin girişinde, Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan’ı görünce bir kez daha beğenimi kazandı. Maliye Bakanımız, olağanüstü güvenlik önlemleri altında arabasından indi, güneş gözlüklerini çıkartırken, yakın koruması ona doğru bir hamle yaptı ve çıkartır çıkartmaz gözlüğü elinden alıverdi. Tabi, böyle olmalıydı. Ve orda bekleyen bizlere, ki çoğu yurtdışından gelmiş, önemli misafirlerimize, bir gülümsemeden, uluslararası topluluğu yararak, önümüzden sert adımlarla otele giriverdi. Gerçekten çok şaşırtıcı idi. En azından, gülümseyerek geçebileceğini düşünmüştüm. Bize doğru yürürken, yabancı konuklarımızın meraklı sorularını da yanıtlamak zorunda kaldık. Gerek yazılı, gerekse görsel basınımızdan kendisini çok farklı tanıyordum. Gerçekten, çok önemli olduğunu, oracıkta hepimize hissettirdi. Fakat, ne yapalım. Bizde genelde durum böyle. Devlet erkanı, halk arasında öyle pek güleryüzlü, samimi olmuyor.

Birde bu konulardan ayrı olarak, kısaca Mısır’dan bahsetmek istiyorum. Mısır hükümeti, IBM ile ortaklaşa yeni bir projeyi hayata geçirmiş. “Ebedi Mısır (Eternal Egypt)” adı verilen proje de Antik Mısır ile ilgili tüm bilgiler İnternet ortamına aktarılmış. (www.eternalegypt.org) adresli sitede antik çağa meraklı olmasınız bile ilginizi çekebilecek bir sürü bilgi, görsel bulunmakta. Ziyaret etmenizi ve bu siteye vakit ayırarak incelemenizi öneririm.

Fakat, her konuda olduğu gibi, bu haberi de öğrendiğimde, bir iç geçirdim. Bizim bu konularda en az Mısır kadar aktif olmamız gerekmez mi? Fakat nedense, böyle projeler ya hiç yapılmıyor, ya biz duymuyoruz, ya da başlayanlar bir yerlerde tıkanıp kalıyor. Hayata geçmeleri uzun zaman alıyor. Yahut da hiç geçmiyor. Ve böyle bir projeyi görünce de, içim gidiyor. Dünyanın en önemli ve en eski coğrafi bölgesinde yaşıyoruz. Arkeolojik olarak da bir sürü zenginliğe sahibiz. Gel gör ki, İstanbul Arkeoloji müzesinin bile İnternet’te kendine ait sitesi yok. Turizm bakanlığına ait İnternet sitesinin içerisinde, müzeye ait bir sayfa tanıtım yazısı bulabilirsiniz ancak. Peki ülkemde herkesin lüksü müdür, İstanbul’a gelip de arkeoloji müzesini gezmek? İnternet üzerinde bir sitesi olsa, tüm vatandaşlarım girip, en azından resimlerini görebilse, kötü mü olur? Gel de hayıflanma.

Saygılarımla;

Telepati Dergisi / Tel-e-vizyon Köşesi / Mayıs 2004

Hiç yorum yok: