9 Şubat 2007 Cuma

‘Vergiler ve ölüm'

GEÇTİĞİMİZ günlerde, başımdan geçen ve böylece müşteri ilişkileri yönetimi konusunda, ülkemizde ne denli ileride olduğumuz gerçeğini kavradığım bir olay yaşadım. Sizlere bu olayı anlatmadan evvel, çok daha önemli bir konuya değinmek istiyorum. Vergiler. Aslında bu konuya ne kadar değinsek az.

Bildiğiniz gibi, telekomünikasyon hizmetlerinde özel iletişim vergisi uygulanması kanunu kapsamında, 1 Ağustostan itibaren İnternet ve ses hizmetleri de %15 özel iletişim (ÖİV) vergisine tabi tutuldu. Her nevi, mobil telekomünikasyon işletmeciliği kapsamındaki (ön ödemeli kartlar da dahil) tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetlerinden ise alınacak vergi oranı %25.

Bizler, vergilerin indirilmesini bu tip haberleşme araçlarının günümüzde lüks olmadığını ve bu yüksek vergi oranlarının mutlaka düşürülmesi, hatta gereksiz olanların kaldırılması gerektiğini söyleyip savundukça, yeni vergiler geliyor. Belki de suç bizde.

‘Vergiler ve ölüm' diyor Amerikalılar. Bu ikisinden kaçılamayacağını söylüyorlar. Bizde ise, vergi kaçıranların yükünü, sokaktaki insanlarımız ödüyor.

Bu vergi haberini aldıktan sonra yeniliklere bakış açım ister istemez değişmekte. Mesela Avea bir tanıtım toplantısı düzenliyor. ‘BlackBerry' isimli bir terminal tanıtıyor. Aslında bu tip cihazlar zaten ülkemizde kullanılıyor. Yani çokta yeni bir haber gibi gelmiyor bana. Yurtdışındaki örnekleri gibi, GSM operatörün sübvanse etmesi ile neredeyse hiç para ödemeden bu cihaza sahip olunabilecekse, ‘BlackBerry'nin başarılı olabileceğini düşünüyorum. Ancak hepsinden önemlisi; GSM telefon kullanım oranının artmayacağını, hatta azalacağını daha bir kaç ay önce yazmıştım. Çünkü, telefon faturalarımız da yer alan vergiler faturamızın yaklaşık %66'sını oluşturuyor. Yapılan yeniliklerin yaygın kullanımının sağlanması isteniyorsa, en önemli parametre olan ‘uygun fiyat' sağlanmalı. Haberleşmenin bir lüks olmadığını, temel bir ihtiyaç olduğu gerçeğini ne zaman anlayacaklar?

Yazımın başında belirttiğim müşteri ilişkileri ile ilgili paylaşmak istediğim hikayenin kahramanı ise, Arçelik. Çamaşır makinemizin bozulması üzerine yetkili teknik servise ihtiyaç duyduk. Fakat, Pazar akşamı olması nedeniyle telefon ile ulaşmamız imkansızdı. En iyi ihtimalle, Pazartesi sabahı arayıp, öğleden sonra gelmelerini isteyebilirdik. Ben de Arçelik'in Web sitesini ziyaret edip, soruna buradan bir çözüm bulup bulamayacağıma bakmak istedim.

İlk gözüme çarpan, sitedeki çağrı merkezi ‘link'inin üzerinde ‘CRM.jsp' yazıyor olması idi. CRM'i yani Türkçe açılımı ile, ‘Müşteri İlişkileri Yönetimi'ni her nedense çağrı merkezi (Call Center) olarak kabul ediyoruz. Sitede tabi ki benim sorunum ile ilgili direkt bir bölüm yoktu. Fakat, dilek ve görüşleriniz adı altında bir bölüm vardı. Gerekli bilgileri girdikten sonra, sorunumu belirttim ve ertesi gün sabahtan bir ‘yetkili teknik servis'in gönderilmesini istedim. Pazartesi sabahı bir telefon ile uyandık. Arçelik'ten arıyorlardı. Teknik servisin tarafımıza yollandığını söylüyordu telefondaki bayan. Gerçekten takdir etmiştim. Ardından telefon tekrar çaldı ve aynı bayan adresimizdeki ‘80600'ün ne anlama geldiğini sordu. Oturduğumuz semtin posta kodunun ilgili tarihte o olduğunu belirttikten sonra, tatlı bir tebessüm ile kapattık telefonu. Bir saat sonra aynı bayan tekrar aradı, bu sefer yetkili servisin kapıda olduğunu belirtti ve kapıyı açmamızı söylüyordu. Pes dedim. Gerçekten her konuda olduğu gibi işin dozunun kaçmış olduğunu anladım. Ama bizde böyle. Hepimizin bildiği deyim ile ‘vur denilince öldürüyoruz'. Servis elemanı, zili çalmaya üşenmiş olacak ki, bizi tekrar telefon ile arattı. Aslında işi bitip giderken, genç bayanı arayıp, ‘ofise çalışmaya gideceğimi ve servis elemanının gerekli tamiratı yaptığını, işi bitirdiğini ve akşamda saat 18:00 gibi eve döneceğini haber vermek' aklımdan geçmedi de değil.

Telepati Dergisi / Tel-e-vizyon Köşesi / Eylül 2004

Hiç yorum yok: