Simputer'i duyduğumda ‘Türkiye'de, yazılım yahut donanım pazarlayan bir şirket herhalde' dedim kendi kendime. Ne de olsa onların da isimleri Simputer'i aratmayacak kadar yaratıcı! Fakat, Hindistan'da herkesin kolay ve ekonomik olarak İnternet'e erişebilmesi için 1999'larda başlayan bir proje olduğunu öğrendim. Halkın her kesiminin rahatça sahip olabilmesi, İnternet'e ulaşabilmesi ve İnternet kullanımının yaygınlaşması için tasarlanmış. Başka ülkelerde de bu tip projelere veya ürünlere rastlamak mümkün. Ancak, ‘Simputer' ismini ben çok beğendim. Hatta 14 tanesi resmi, 2 si gayri resmi olmak üzere toplam 17 (İngilizce de var tabi) dilin konuşulduğu bir ülkede, böylesine bir İngilizce ismi, sanki bir yurttaşımızın önerdiğini de düşündürüyor bana. Bilgi toplumu yolunda proje üretmediği, sadece fasonculuk yaptığını iddia ettiği Hindistan örneği olarak, Yurtsan Atakan'a özellikle duyurulur.
‘Simputer' gibi projeler, bilgi teknolojileri açısından, gelişmekte ve gelişmiş ülkeler arasındaki farkı kapatabilmek amacı ile, gelişmekte olan ülkelerde hayata geçirilen projelerden bir tanesi bence.
Bizim ülkemiz de, farkı kapatmaya çalışan ülkelerden. Ve ‘Simputer' misali ürünler, başka İngilizce isimler ile ülkemizde de mevcut. Yani pratik ve ekonomik olarak, İnternet'e bağlanmanızı sağlamak, daha doğrusu İnternet kullanımını arttırmak için, ucuz donanım satışı ülkemizde de sağlanıyor. Bunlara örnek olarak aklıma; ilk olarak VeezyGo, son olarak da Superonline PC geliyor.
Peki donanım satmakla iş bitiyor mu? Taylor Nelson Sofres adlı şirketin 32 ülkede yaptığı bir araştırmaya göre; 2003 yılında e-devlet uygulamalarının kullanımında, bir önceki yıla göre düşüş yaşayan sadece iki ülke var. Birisi Faroe Adaları, öbürü de biz. Nam-ı diğer, Demirtaş Ceyhun'un kitabı: “Ah Şu Karabıyıklı Türkler”. Tabi bunda tek suçlu kullanıcılar olamaz. Ayrıca, e-devlet'in en az kullanıldığı 5 ülke içerisinde de yerimizi almış durumdayız, yine bu araştırmaya göre. Gerçi bu bir istatistik örneği. Ve diyelim ki istatistiklerde yalan söyler. Peki her gün yaşadığımız, şahit olduğumuz örneklere ne demeli? İnternet bankacılığı konusunda uluslararası alanda ödüller kazanmış ve bunu neredeyse tüm gazetelerde, dergilerde, reklam panolarında ve televizyonlarda bizlerle paylaşmış bir bankamız ve kredi kartı kuruluşu, tüm işlemlerinizi elektronik ortamdan yapabilmenize olanak sağlamış. Bununla yetinmeyip televizyon bankacılığı, telefon bankacılığı, gibi imkanları sunmuş müşterilerine. Fakat bir giriyorsunuz bankanın kapısından içeriye, 80'li yıllardaki o meşhur yağ, tüp, şeker kuyrukları geri dönmüş sanki. 21.yüzyıl bankacılığı tamam da, hani nerede 21.yüzyılın kullanıcıları? Diye aklınızdan geçiveriyor.
‘Bankamatik'lere güvenmeyen bir başka toplum var mıdır bilemiyorum. Ama biz güvenmiyoruz işte. Saatlerce kuyruk beklemeyi, ‘Bankamatik'e tercih edenleri gözlerimle görüyorum. Banka çalışanlarından bir yetkili yardım etmeye çalışıyor: “Kredi kartı borcu ödeyecekler, dışarıdaki ‘Bankamatik'ten ödeyebilirler” ancak kimse oralı değil. İşlemlere bakıyorum, çoğu kredi kartı, taksit kartı vs. gibi kolayca sıra beklemeden yapılabilecek işlemler. Fakat, sırada beklemek yeğ tutuluyor. Sebebini düşünüyorum, yok! bulamıyorum. Alışkanlık herhalde.
Bu olay İstanbul'da yaşanıyor. Benzeri olayların, nüfusumuzun %35'inin yaşadığı ve kırsal kesim olarak adlandırılan, bilgi toplumu yoksulluğunun en üst seviyede olduğu bölgelerde yaşadığı gerçeği var ki, o daha da üzücü.
Bu örneklerden sonra, nedense hiç karamsarlığa kapılmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Güveniyorum. Eminim ki bu insanlar, en kısa sürede beklenin üstünde bir başarı gösterecekler. Genç nüfusumuz bu konuda zaten çok başarılı olduğunu, hatta yaşlı olanlara ve yaşlı olmayıp, ilgisiz olanlara da inanılmaz derecede öğretmenlik ve yardımcılık yaptıklarına birçok kere şahit oludum. Çok yerde karşılaşıyorum, genç kişi çağırılıyor ve ‘şuraya girdim böyle oldu' türünden dertleri çözüveriyor. Ve nasıl yapıldığını, neden olduğunu, bir daha olmaması için gerekli olanları anlatıyor. Bir nevi ders veriyor. Bu o kadar hoşuma gidiyor ki. Hem öğretenin, hem de öğrenenin o anki yüz ifadesi nasıl da izlenmeye değer geliyor. Bizzat kendim de yaşıyorum bu örneği, ancak izlemek daha keyifli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder