9 Şubat 2007 Cuma

Olmuyor. Olamıyor…

BİZLER akıllı insanlarız. Her fırsatta bunu belirtmekten özellikle zevk duyarız. Konu ne olursa olsun, yaratıcı, mantıklı sonuçlara hemen ulaşabilen, doğruyu hemen ayırt edebilen bir milletiz. Her konuda bilgiliyiz vesselâm. Peki tüm bu özelliklere sahip olduğumuz halde, neden genel gidişat bizi hiç mutlu etmiyor? Neden hep kendimizi taklitçi ve komik buluyoruz? Neden bizim televizyonlarımızda gösterilen programlar kalitesiz? Neden futbolu bu kadar sevdiğimiz halde beceremiyoruz? Neden yollarımız bozuk? Neden trafiğimiz karman çorman? Neden sağlık ile ilgili tüm işleyiş problemli? Neden sakatlarımız evlerinden çıkamıyor? Nedenlerin sonu yok gibi.

Hatta neden bunları hepimiz bildiği halde, yine de yazıyorum değil mi? Bunlar hep bildiğiniz şeyler zaten.

Benim aklım almıyor. Bu soruları yanıtlayamıyorum. Bazı ihtimaller, inatçılık, aşırı güven, genlere kazılı ukalalık gibi aklıma geliyor ise de, bunlardan öte bir durum olduğunu düşünüyorum. Kesin bir cevap bulamıyorum. Sizin bir yanıtınız varsa, lütfen benimle de paylaşın. Çünkü böylesi değerli bir bilgi, paylaşılmalı. Aslında çözüm üretmek çok kolay olduğundan, nasıl olsa bir gün tüm sorunlar, size gerek kalmadan halledilir sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Gazeteler, televizyonlar ‘Flash' (Türkçe ne hallerde!) haber yayınlamaktan bıkmadılar. Ardı arkası kesilmeyen ‘Flash' haberlerde öyle içeriklerle karşımıza çıkıyorlar ki….

Aslında suç onların değil, izleyen, takip eden bizlerin. Arz-talep eğrisi onları nasıl yönlendiriyorsa artık. Demek ki bizlerde ‘Annem evde, ben oynaşta olsam, acaba babam neler der' türü haberlere, programlara hasretmişiz ki, bunca yıl sonra her kanalda yayınlanır, her yazıda isimleri geçer oldu. Hatta bakın ben bile dayanamadım ve yazdım. Aklı selim yöneticilerimizin, ufku geniş insanlarımızın bu tür yayınları nasıl da yayınlayabildiklerine hakikaten hayret ediyorum. Yani hangi ticari kazanç uğruna insanları bu kadar olumsuz etkileyebiliyorlar? Hangi hakla?

RTÜK nerede? Onca zaman kapatılan, karartılan ekranlar demek ki boşunaymış. Ya da çıkar uğruna kapatılmış, karartılmış ekranlarımız. Hatırlıyorum, Türk aile geleneklerine aykırı, çocukların gelişimini olumsuz yönde etkiliyor gibi bir ibare olurdu siyah ekranda. Tabi o zamandan beri bizlerin aile gelenekleri çok değişti. Ve birde o çocuklar büyüdü artık. Gerek kalmadı kapanmasına ya da karartılmasına ekranların. Bu yüzden akıllara ziyan programlar, haberler artık serbest.

Gazetelerimizde de bir hoşluk seziyorum. Hangi gazetenin iyi olduğu manşetten duyurdukları skandallarla belirleniyor. İyi de bu durumda ülkemizde ‘İyi gazete' olabilmek çok kolay. Yani bugün bir gazete çıkartacak olursanız, bir iki haftaya kalmaz, muhakkak bir skandalı ortaya çıkartmazsanız, beni bedava yazarınız, muhabiriniz, fotomuhabiriniz hatta ve hatta dizgiciniz olarak çalıştırabilirsiniz. Nereye el atılsa, altından skandal çıkıyor nasıl olsa. Tabi doğal olarak, skandallara da öyle bir aşina olduk ki; neredeyse adam(!) gibi skandallara hasret kaldık. Hatta hangi skandalı ortaya çıkarttıkları unutulmasın diye gazeteler, 3 ay önce biz çıkartmıştık, bizim haberimizdi bu skandal diye, haklarını koruyorlar. Gerçi bu da komik. Yani 3 ay önce hazırlanan manşet, bugün skandal oluyorsa, bir hoşluk olduğu ortada.

Zaten nasıl ilişkiler dönüyor, neler yaşanıyor tahayyül edemiyorum. Kimin eli kimin cebinden çıkacak hiç belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz, başbakanımız çıkıyor, topyekûn töhmet altında bırakıyor bir kısım medyayı. İlişkiler ne boyutlarda anlamak hiçte kolay değil. Kime inanabiliriz bilemiyorum.

Kısaca hep bildiğiniz şeyleri yazdım aslında. Her şeyi çok iyi biliyoruz. Nedenler gayet açık. Önlemlerin hepsi, zaten yapılacaklar listesinde. Bugün yarın yapacağız. Çözümlerimiz ise, çok önceden hazır bekliyorlardı da zaten, kimse bize kulak asmadı….

Nedense bir türlü olmuyor. Olamıyor…

Telepati Dergisi / Tel-e-vizyon Köşesi / Mart 2005

Hiç yorum yok: